Sana söyleyecek cümlelerin tükendiğini sanıyordum. Ama hala bir şeyler duruyormuş içimde biriken. Geçen gün bir şarkı dinledim, senin de bildiğin belki de sevdiğin bir şarkıydı. "Sustukların Büyür İçinde" diyordu şarkıda. O an fark ettim, neden seninle konuştuğumu, neden söylediğimi onca şeyi ve neden sana o mail ile yazdıklarımı gönderdiğimi. Bunca zaman söyleyemediğim her şey içimde öyle bir birikmiş ki büyümüş, seni beni aşmış gitmiş. Sana söyleyemediklerimi anlatmak içindi her şey. Bunun adı ne aşktı nede sevgi. İçimde durmak bilmeyen sözcükleri dışarı vurmak içindi her şey. Belki vicdanımı rahatlatmak olanlar yüzünden. Ki hala diyemediğim onca şey var, fakat bıraktım artık, ne sustum ne de içime attım, sanki denize bıraktım gitti tüm sıkıntım. Sen de deniz değil miydin bana bir yerde? Kaderi çok yargılamadık mı biz birlikte? Birbirimizin kaderi olduğumuza öyle bir inandık ki, başka olaylar yüzünden inkâr ettik hayatı. Hatta sırf insanlara olan inancımızı yitirdiğimiz için intikam almak istedik hayattan. Birlikte yaşayamadığımız şeyleri yaşamak için başka insanlarla olduk, onlara kalplerimizi, ruhlarımızı açtık. Belki sen bana söylediğin bir şarkıyı onun için söylemeye başladın, ya da ben aynı senin yaptığın gibi her gece yatmadan ona; onu en tatlı yerinden öptüğümü yazdım.
Dedim ya biz hep birbirimiz yüzünden hatalar yaptık. Ta ki her şeyin farkına varıp kötü bir kâbustan uyanana dek. Şaşırmadım çünkü yine aynı zamanda uyandık biz. Yine aynı zamanda zarar verdiklerimizin farkına vardık. Çünkü içimizde inkâr ettiğimiz, başkalarına büyüttüğümüz aşk gerçekti. Evet, sende bende başkalarını sevebilirdik, öyle de oldu. Hani demiştin ya ben İstanbul’da kendime tertemiz bir sayfa açtım diye. Aynı cümleyi ben başkasına söyledim geçenlerde. Ben kendime yeni bir sayfa açtım, geçmişten uzak. Geleceğe baktığımda karanlık bir yol görmüyordum artık. Aydınlıktı, çocuklarımın bahçemde koşup oynadığı, evlendiğim insanın içki içmediği, işinden gücünden ve benden başka bir şeyi düşünmediği bir aile kurmuştum hayalimde. Seninle olanın aksine… Olgunluk tasladığım yıllarda bile, büyümekten bihaber olduğumu anladım sonra. Şimdi bile göreceğim çok şey varken, nasıl olurda yaşadığım her şeyin bir başlangıç olduğunu fark edemedim anlamıyorum. Benim düşündüğüm şey, benim seninle kurmayı beklediğim hayat bir çocuğun hayalinden ibaretti. Hayatta her şey aşk olamazmış. Evet, aşkı hayatımızın en önemli şeyi haline getiririz kimi zaman, ama gerçeklerden kaçarak değil. Gerçek öylece tam karşımda durup bana alaycı gülüşler fırlatırken ben görememişim bile. O kadar inanmıştım ki sözlerine. Şimdi geriye dönüp kendime bir iki cümle söylemek istiyorum. Hani hep sevdiğin şarkıları söylerdin ya bana, bugün bir şarkıya kitlendim… "Bir dönebilsem geriye, bir dönebilsem… Bir görebilsem kendimi, bir görebilsem… Çekip alsam gizlice, yüzüme baksan sadece Kime güvendim diyebilsem…" diye bir şarkı. Aslında çok şarkı vardı sana söylemek istediğim. Bir seferde sildim geçen gün hepsini. Şarkılarımı sildim ben inanmak zor değil mi? Dinlemiyorum da artık, sadece bir yere gidip gelirken yolda arkadaşlık ediyorlar bana. Bilirsin nefret ettim otobüs duraklarından, otobüslerden ve yolculuklardan. Bir arkadaşa ihtiyacım oluyor, düşüncelerden uzaklaştırıyor beni o şarkılar. Neyse… Resimlerini de sildim biliyor musun? O çok sevdiğim yeşil şapkalı resmini ve mavi’yi… Mavi demiştim onu ilk gördüğümde, senin yüzünü aklımın derinlerinde bir yerine kazıyan o fotoğraf işte. Onu da sildim. Pişman bile olmadım. Eminim artık sanırım, seni de yüreğimden kazıdığıma. Yanılgılarım yok bu defa. Doğru olanı yaptığımı biliyorum. Sen hayatımda tanıdığım, en çok sevdiğim sıfatına yakışan adam… Sen babamla arandaki benzerlikleri sorguladığım insan. Galatasaray’ı taparcasına seven, en sevdiği içeceği rakı olan, sinirlendiğinde yanına yaklaşılmayan ve en az benim kadar denizi kutsal bilen sen… Bir an bile pişmanlık duymadım beklediğim bir sene ve seni görmek için geldiğim onca yoldan sonra. Asıl şimdi büyüdüğümü ve o acıları yaşamam gerektiğini biliyorum. Yaşamam gerekiyordu, öğrenmeliydim her şeyi. Öğrendim de… Biraz acı oldu hepsi bu. İnandım ki, her insanın bir çile dönemi oluyormuş, ben çilemi doldurdum sanırım. Sonra bir mucize oldu. Hem de senin için ağlarken sanki Allah tarafından bir mucize gönderildi. Sen bugüne kadar çok üzüldün, hayatın elinden aldıklarına karşılık sana onu gönderdik dermiş gibiydi bir ses. Aynı şeyin sana da olduğunu biliyorum. Onca şeye rağmen senin mutlu olmanı o kadar istedim ki. Benimle olamasan da başkasıyla olmanı… Bazı şeyler yolunda gitmeye başladı değil mi seninde hayatında? Birbirimiz olmadan da mutlu olabiliyormuşuz demek ki… Bak görmesen de tebessüm ediyorum. Çünkü hala senin güldüğün zamanları hissedebiliyorum. Aynı sen üzüldüğünde benim içimin acıması kadar gerçek bu hislerim. Geçenlerde ne düşündüm biliyor musun? Hayat ne zaman karşıma çıkaracak acaba seni? Bir daha ki sefere yine bir otobüs durağında mı karşılaşacağız? Yoksa sabaha karşı bir deniz kenarında mı? Bildiğim tek bir şey var ki o zaman hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Belki elinden tuttuğum bir oğlum olacak. Sen gözlerime bakmadan selam vereceksin. Seni onunla tanıştıracağım. Adının Deniz olduğunu söyleyeceğim, biraz gözlerim dolacak… Hemen hikâyeyi kurdum baksana. Şaka bir yana böyle bir şey olmasa bile, oğlumun adının Deniz olacağına eminim. Öyle olmasa bile ben onu her zaman senin adınla çağıracağım. Duygusal açıdan bakma sakın, hayatım boyunca bunu istedim ben, senden önce bile. İsmine olan bağlılığım buradan geldi zaten. Neyse… Gereksiz muhabbetlere girmeyelim. Öyle işte be Engin… Hayat devam ediyor bu yakada. Senin içinde ettiğine eminim. Asla okumadığın, okuyamayacağın satırların sonuna geldim ben. Bir yerden görüyor ve hissediyorsan gülümse olur mu? Çünkü ben seni görmesem de, sevmesem de, her şeyini unutsam bile, dünyanın diğer ucunda da olsam ölene dek seninle birlikte gülümsüyor olacağım.