Zaman hem ne kadar çabuk hem de ne kadar yavaş geçiyordu… Zaman aslında geçmek bilmiyordu… Sadece ara sıra dakikaları hızlandıran, kalpleri çarptıran şeyler uğruyordu kapımıza… Şu anda galiba, olmak isteyeceğim en son durumda, ruh hali içerisindeyim… Kaçmak isteyeceğim, beni olduğum yerlerden koparacak, uzaklaştırabilecek anlardan bir tanesi… Ağzımdan bile çıkmayan kelimelerin, içimde bir yerlerde donuklaştığı, tıkandığı, nefes almamı zorlayacak bir yerde tıkanıp kaldığı… Sabah hiç olmayacakmış gibi gelen bir gecenin döküntülerinin arasından sıyrılıp, tüm gücümle doğrulmaya çalıştığım bir anda yazıyorum bunları. Kendime mi, sana mı? Kimlere, nerelere gideceğini bilmeden yazıyorum, sözlerimin kimi inciteceğini düşünmeden bir şeyler dökülüveriyor dudaklarımın arasından… Zamanı almak geriye, aslında her zaman söylediğim, istediğim, bu şeyi bu sefer öyle yürekten diliyorum ki… Başkalarına akıl vermek, teselli etmekti kolay olan, diğer türlüsünü beceremiyormuşum, anladım… Gözümü kapattığımda hiçbir şey kaybolmuyormuş… ‘’beni kendimle baş başa bırak!…’’ Vicdan azabı mı, pişmanlık mı; hepsinden bir pay var aslında…
“zaman içinde zamansız kalmakmış hayat,güzel anlar hep kısa sürermiş istekler gerçekleşmezmiş zamanın içinde kaybolmuşlardanız biz ……yüreğine kalemine sağlık güsel olmuş
süper yazı eline sağlık
teşekkürler ediyorum.