Gitmeler ve kursakta kalan hevesler üzerine…
"Sanma şahım herkesi sen sadıkane yar olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur
Sadıkane belki ol alemde bir dildar olur
Yar olur ağyar olur dildar olur serdar olur "
Boş…
Boşunalıklar…
Boşa akan gözyaşları…
Çivisi çıkmış dünyanın doğumla birlikte
eşantiyon verilmiş acıları sarıp sarmalıyor
bedenimi ve ben bundan anlamsızlıktan
başka bir anlama varamıyorum.
Cümlelerimden olma gökyüzünde,
kelimelerimle kendi gökkuşağımı bulmaya çalışıyorum,
neredesin turuncum,
hayat doluluğun nerede ;
Tüm renklere yetmiyor ışığım.
Beni uyandırıp kendin mi daldın uykulara
yoksa kendini yamacında mı buldun gelip geçici bir tutkunun?
Nerededir güç veren sözlerin,
cümlelerinin albenisi çekmiyor beni,
gelemiyorum,
koşamıyorum.
Anlamaya çalışmama bile müsade yok,
asıl acıtan bilinmezlik.
Bil, uzaklık senin içindeyken yollarım tıkalı,
ayaklarıma vurduğun zincirleri
yüreğime vuramazsın ya,
kalk o düştüğün yerlerden,
ceketinden başka herşey bıraktığın yerde
ve bir sor kendine yine,
bir sorgula ;
ceza ne suçlu kim ,
acıyı çeken anlar,
bu sınanış neden ?
Ordularımızı geri çektik,
direnemedin de düştün mü,
soldun mu çiçek ?
Beşik kertmesiydi bizim kalplerimiz,
bulamıyorum seni,
düşünüp yaşlarımı akıtmak mı payıma düşen ?
Kum gibi dağılıyor içimden dökülenler
ve ben kırmızı kırmızı yazıyorum işte.
Kırmızı gibi acılı, hisli, yakıcı.
Herbir hücrem hasarda.
Ne olacak şimdi söylesene ?
Gökçe.