Öylece bekliyorum dünyanın orta yerinde.
Lanetlenmiş bir şiir gibi
Kim okumaya kalksa beni
En güzel yerimde yırtıp atıyor.
Yaşamakla ölmek arasında nefes almaktaym…
Başlıksız
Başlıksız
Toplayacak ne çok şey var,ki dağınık kalır çoğu… Çoğu düş kırıklığı, çoğu göz yaşı, çoğu şiir, çoğu çocukluk, çoğu denge, dağınık kalır. Gitmek, sadece bir şehirden, bir ülkeden, bir evden, ya da bir otel odasından gitmek değildir. Gitmek; Belki biraz kaçmaktır kendinden, belki biraz çaresizliktir, belki biraz cevapsız sorulardır gitmek… Gün gelir tükenir gitmelerinde, sözlerin gibi, umutların gibi, takvimler gibi… Başlıksız yazılarının öznesi olur gitmek, devrik cümlelerinin yüklemi ve belki hecelemekten yorulduğun imla hatalı bir istikamet.. Sonra, hep bir eski(yen) zaman ve hatırasına tutsak resim çerçevesi kırılır, kaçar aklın ! Kalmaz martıların da sesi, uzar yalnızlığın şehrinin gecesine dayanır. Uzanıp öpesin gelir, tanış acılarının avlusunda, esmerliğini… Sahipsiz bir iz düşümü daha(da) yaşlanır ! Yani, sadece, gitmeye mecbur her aşk, geçer senden, yollardan, şehirlerden, şiirlerden, çocukluğundan, renklerden, ekmek kokusundan, mevsimlerden… Geçer de bir gün… Bir gün! Bir yerde! Birden! Sade’ce, su gibi, çürümeden, dirhem dirhem, Döner kendine…( !!!