– “Geri çıkacaksan, girme!
Kırık kolumu yerden almayıp; iterek girip, vurarak çıkacaksan…
Uzaklaşırken arkana dönüp bile bakmayacaksan,
Sevmeyeceksen gelme!..”
Bir kapı düşün,
Her daim açık olan,
Ardında ne olduğunu belli etmeyen
Kara, tahta bir kapı…
Boyaları dökülmüştür,
Üzerine eski aşıkların isimleri de kazınmıştır,
Kapı kolu bile yoktur,
Kırılıp düşmüştür bir öfke ile terk anında…
Bir kapıdır o nihayetinde, hâlâ ardına kadar açılabilen..
Yazmaz üzerinde kullanma talimatı,
Var olan sadece,
İki derin aşk kazıntısı…
Ne kadar heybetli görünse de,
Zor değildir açması..
Soğuk görünür hep,
“Kolu da kırık zaten..
Kim bilir kilitlidir de belki!
Değmez uğraşmaya..”
diye zikredildi hep…
Bir merak, bir heves ile zorlayanlar çıktı,
Kimi çalıp geri kaçtı,
Kimi ardındakilere katlanamadı…
Yine hızla kapatıldı kapı…
Kırılan bir kol, bir kol ve bir kol daha…
Kapandıkça çıkan ses daha bir acılı çıkıyordu, bir öncekinden…
Yoruluyordu artık,
O küçük aşk kazıntıları çatlaklara dönüşüyor,
Dökülmeye yüz tutmuş kara boyasının altından daha bir soğuk, daha bir ürkütücü renk çıkıyordu..
Uyarıyordu artık her açılışında..
O gıcırtılı ve iğrenç ses tonuyla;
– “Geri çıkacaksan, girme!
Kırık kolumu yerden almayıp; iterek girip, vurarak çıkacaksan…
Uzaklaşırken arkana dönüp bile bakmayacaksan,
Sevmeyeceksen gelme!..”
Fazlaca başarılı, teşekkürler.. (:
Ben teşekkür ederim (:
kırılacaksınız incelikten,yapmayın!hakkını verelim yazının.. 8)
yüreğine sağlık der oropei..