Aksi mi aksi, beter mi beter bir kız yaşardı bu köyde eskiden. Aksiydi ama köyün en güzel kızıydı. Çevre köylerin delikanlıları bile hayrandı bizim asi kıza. Her sabah kovaları alır su doldurmaya giderdi meydanın çıkışındaki çeşmeye. Büyük bir kalabalıkta onunla birlikte çeşmeye. Aslında o uzun etekli elbiseleri giymeyi hiç sevmezdi ama annesinin yüzünden giyerdi hep. Arkasından çeşmeye gidene kadar ilerleyen kalabalığa neler yapacağını pilanlardı yolda. O kadar acırdı ki onlara, delikanlıların ondan korktukları halde yine böyle peşinde dolanmalarına hem gülüyordu içten içe, hem de kızıyordu. Çoğu zaman eline geçen taşları fırlatıyordu kalabalığa, sonra da oturup çil yavrusu gibi dağılmalarını izliyordu. İçinden ne kadar aptal bu erkekler diyor ve kahkahalarla gülüyordu kaçışlarına. Hikaye anlatacağım diye sevindiniz değil mi? Hayır anlatmıyorum. Şimdi siz ve tanıdığınız bütün kadınların eski günlerine dönmelerini istiyorum. Çocukluk aşklarını, korkakça atılan bakışları, oyun bahanesiyle elinizi tutmak için yapılan şirinlikleri,ya da kovalamaca oynarken hep sizi yakalamak için peşinizden koşanları. Sizin de yorulmuş numarası yaparak yakalamasına izin verişleriniz. Ne varsa eteklerinizde dökün bakalım ortalığa. Kadın olmanın hınzırca ve biraz da egoistçe verdiği bir his vardır bizlerde.
Egomuzun nerede ne zaman savaşa geçeceği pek belli olmaz. Herkese olmuştur belki, okulda, sınıfta yanağa kondurulan masum bir öpücükten sonra duyulan utanç, sevinç, muzurluk ve kazanmışlık karışımı bir egodan bahsediyorum. Yeni başlayan masallar anlattıracak, eskilerin beklediği mutlu sonları getirecek bir gülüş belirir yüzünüzde. Asiliğiniz, inatçılığınız hatta kapı arkasında sinsice gülüşlerinizin izini taşıyan cinsten. Yeniden bir masal anlatmaya mı başlamalı yoksa yarıda kalan masal kitabını mı okumalı? Yeni bir ufuk, yeni bir yaşam önünüze konmuşken ve siz çocukluktan bu yana kalan tüm anıları hatırlarken, hatta bunları bir sandıkta üst üste koyup saklarken ne yapmalısınız? Okunan her satırında belki kuleden aşağıya saçlarınızı sarkıtacaksınız, belki kötü kalpli kraliçe yaşlı bir kadın olup size zehirli bir elma yedirecek, belki de gece yarısı siz ve balkabağından yapılan arabanız eski haline dönecek. Bazen de eski acı bir hatıranın izlerini silmeye çalıştığınız bir resimdir bu masal. Kim bilir, zaman geçmesine rağmen çocuklukta kaldığını düşündüğümüz tatlı anılar yolda giderken önünüze çıkar bakasınız. Bir bakmışsınız, sizi çaktırmadan içine almış bir masal. Bir atın üzerinde, saçlarınız rüzgarda savrulurken bir şatonun önünde bulursunuz kendinizi. Bu şato size mi ait? Şimdi hep birlikte buna cevap verelim. Geride kalmış masalların yarım ya da bitmiş tüm sonlarına bir tören düzenledim ben şatomda.Şatafatlı bir balo yaptım geçmişin anılarına, aşklarına ve heyecanlarına.Bu şato benim şatom. Kapısında durup beklemekle neden zaman kaybedeceğim?Geçmişe bakan tüm balkon ve pencelerini çiçekler sarmış şatonun.Hep buralarda olup da, neden bu kadar geç kaldım ben? Kapıların diğer tarafında olan fırtınaların, kaosların hatta,beni içine çekip yoketmek isteyen şeytan üçgenlerinin elinden kurtulup,yaşama bayrak açmaya geldim. Balonun en güzel prensesiyim ben, herkesin gözü üzerimde.Kimi imreniyor bir duvar dibine dayanıp, kimi de mutlu oluyor benimle dansederek.Hepimizin bu kutlamaları yüreklerimizle yaşamamız gerek aslında. Masallarımızın kahramanları oldu hep, iyi ve kötü adamlar. Güzel kuşlar, uzun burunlu cadılar. Hepsinden bize kalan ucunda yanık geçmiş kokusu olan anılar. Fırında gelecek pastası pişiyor gelecek büyüklüğünde. İşte şatomun en muhteşem ikramı bu size…..
Blueice